HZ .ÖMER VE ELÇİ
yöne tic ini n, g örk eml i bi r sa ray i
ol mas i
ge rek tiğ ini
düş üne n
elçi halka saray i n yerini sordu.
M e d i n e halk i elçiye, ''Halifenin dünyal i k saray i yoktur ama
çok ayd i nl i k bir gönül saray i vard i r. Her ne kadar ad i halife
ve emîr olarak dünyaya yay i lm iş sa da o garip bir dervi ş gibi
küçük bir evde oturur'' dediler.
D aha
önce hiç i ş itmedi ğ i sözleri duyan Romal i elçinin, Hz.
Ömer'i görme merak i iyice artt i . At i n i ve e ş yas i n i bir kenara
b i rak i p, büyük insan i bir an önce görme sevdas i na kap i ld i .
O nun
yabanc i oldu ğ unu ve Hz. Ömer'i arad iği n i anlayan bir
bedevî kad i n eliyle bir hurma a ğ ac i n i göstererek, '' İş te ş u
hurma a ğ ac i n i n alt i nda yatan Hz. Ömer'dir'' dedi.
E l ç i , gösterilen a ğ aca yakla ş t iği nda heyecandan titremeye
ba ş lad i . Orada uyuyan ki ş inin heybetinden etkilenmi ş ve gönlü
bir
ho ş olmu ş tu. Sevgi ve korku gibi birbirine z i t iki
duygunun gönlünde belirdi ğ ini hissetti. Ş a ş k i n bir durumdayd i .
Kendi kendine, ''Ben ş imdiye kadar nice padi ş ahlar gördüm,
sultanlar i n
huzuruna ç i kt i m, ama hiçbiri beni, bu a ğ ac i n
alt i nda yatan s i radan görünümlü adam kadar heyecanland i rmad i ''
dedi.
S a y g i y l a yan i na yakla ş arak elini ba ğ lay i p beklemeye ba ş lad i .
Bir müddet sonra Hz. Ömer uykudan uyand i ve aya ğ a kalkt i . Elçi
Hz. Ömer'e sayg i gösterip, selâm verdi.
H z . Ömer (r.a) elçinin selâm i n i ald i . Korkudan yüre ğ i çarpan
elçiyi
yan i na
ça ği rarak
sakinle ş tirdi.
Gönlünü
al i p
ne ş elendirdi. Kar şi l i kl i konu ş maya ba ş lad i lar. Hz. Ömer'in
içten davranmas i sohbetlerini koyula ş t i rd i .
H z . Ömer, d işi yabanc i gibi görünen o elçinin içini uyan i k ve
dost buldu. Onun ruhunun ilâhî s i rlar i arzulad iği n i sezdi.
Elçiye Allah' i n s i fatlar i ndan bahsetti. Sohbet s i ras i nda elçi:
''Ey müminlerin emîri! Ruh, yücelikler âleminden yeryüzüne
nas i l indi? Sonsuzluklar âleminde özgür iken, ten kafesine
neden girdi?''
H z . Ömer: ''Hak ruha efsunlar okudu, k i ssalar söyledi, ruh da
ilâhî
emirle
büyülendi.
Baz i
ş eyler
maddîle ş ince
anlam
kazan i r.
Örne ğ in, ya ğ mur damlalar i sedeflerin içinde inci
olur. Kan damlalar i ceylan i n karn i nda misk kokusuna dönü ş ür.
Ekmek
sofrada cans i zken, insan vücudunda ne ş eli bir ruh
kesilir.''
E lçi
bu
cevap
kar şi s i nda
zihnindeki
bütün
s i k i nt i lardan
kurtuldu ğ unu, ruhunun hafifledi ğ ini hissetti. As i l olan i n ne
oldu ğ unu ke ş fetti. Fakat böyle büyük bir kayna ği bulmu ş ken
b i rakmak istemedi. Faydalanmak için sormaya devam etti.
' ' D u r u ve berrak bir su gibi olan ruhun, bulan i k bir yer gibi
olan cesette hapsedilmesinin hikmeti nedir?''
H z.
Ömer:
''Ses
ve
sözle
ilgisi
olmayan
mânay i
neden
kelimelerle ifade ediyorsak, neden yaz i ya döküyorsak, ruh da
bu yüzden beden denilen kal i ba sokulmu ş tur.''
S o r d u ğ u sorulara ald iği cevaplar, elçiyi mâna kadehinden içki
içmi ş gibi mest etti. Kendinden geçirdi. Getirdi ğ i haberi de
ne için geldi ğ ini de unuttu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder